Sert geçen bir kışın ardından tek katlı evinin bahçesindeki depo/garaj karışımı yapıya doğru yürüdü. Kışın bu depoya sadece kar küreme aletlerini almak için, bazende sobayı tutuşturmaya ayırdığı odunları daha küçük parçalara bölmek için kullandığı baltasını almak için girerdi. Bu sefer depoya geliş sebebi başkaydı. Kış bitmiş, ilkbahar gelmişti. Ağaçlar tomurcuklanmaya başlamış. Eriyen kar suları dereleri coşturmuş. İlk baharda uyanan doğa gibi onunda uyanma vakti gelmişti. Her ne kadar kışı yatarak geçirmese de çok da hareketli bir dönem geçirdiği söylenemezdi. Haftada bir gün şehre inmiş onun dışındaki günleri tek başına evinde geçirmişti. Bolca kitap okumuş, hayaller kurmuş hatta kendine oyalanmak için maketten gemiler, evler yapmıştı. Şehre gittiğinde bu maketleri satıp parası ile hobisini daha da sürekli kılmıştı.

Otomobili deponun dışına çıkardı. Bunu bir temizleyelim dedi içinden. Deponun girişinde yerde metal bir kapak vardı. Kapağı kaldırdı. Donmasın diye cam elyafları ile sarılmış musluğa hortumu taktı ve musluğu açtı. Raflardan bulduğu deterjan ve dolaptan aldığı fırça ile otomobili yıkamaya başladı. O yıkadıkca mas mavi otomobil yeni gibi parlamaya başladı. Yıkadığı otomobili kuruması için orada bırakıp evin yolunu tuttu. Bu kadar hareket karının açıktırmıştı. Buzdolabını açtı ve dünden kalan yeşil fasülye yemeğini aldı. Ocakta ısıtıp bir güzel yedi. Yemekle birlikte diğer ocağa koyduğu çay da neredeyse olmuştu. Bir fincan çay alıp bahçede duran otomobili gören bir yere sandalyesini çekip oturdu. Bir yandan kuş cıvıltılarını dinlerken bir yandan otomobilini seyrediyordu. Otomobili seyrederken yıllardır ona neden binmediğini düşünmeye başladı.